Salıncakta Duran Zaman: Çocukluk Özlemi ve Anı Yaşamak Üzerine İçsel Bir Yolculuk
- Esma Nur Dolaman
- 4 gün önce
- 2 dakikada okunur

Salıncakta Duran Zaman
Ne zaman hayatın akıp giden temposuna yetişemesem, omuzumdaki sorumluluklardan yorulsam, kendimi çocukluğuma dönmeye çalışırken bulurum. İnsanların genelinde var olan bu durumun nedenini merak ediyorum. Acaba çocukken üstümüzdeki sorumlulukların olmayışı mı, sevdiğimiz insanlarla geçirdiğimiz güzel zamanlar mı, yoksa yaptığımız yanlışların anlayışla karşılanması mıdır sebebi?
Benim için çocukluk, evimizin arkasındaki parkta, güneşli ve sıcak bir günü salıncakta sallanırken etrafı seyretmekti. Diğer çocukların oynadıkları oyunları, insanların aceleyle koşturmasını izlemek ve en önemlisi, akıp giden zamanı durdurmuşçasına bunun dışında kalıp sadece seyredebilme lüksünü yaşıyor olmaktı.
Büyümek Zamanı Duraklatmaz
Yaşımız ilerledikçe üstümüze önce kendimizin, sonrasında başkalarının sorumlulukları biniyor. Bu yeterince zor değilmiş gibi, hayattaki zorluklarla mücadele etmeye ve akıp giden zamana yetişmeye çalışıyoruz. Bazen tüm günümüz boş olsa, o gün hiçbir şey yapmasak bile üzerimizde sorumlulukların yorgunluğu oluyor. Oysa çocukken, değil başkalarının sorumlulukları, kendi sorumluluğumuz bile bizim üzerimizde olmuyordu.
Büyüdükçe ne zamanı durdurabiliyor ne de kafamızı telefonumuzdan kaldırıp etrafa bakabiliyoruz. Sadece gelecek korkusu ve hayatımızla ilgili aldığımız kararların doğruluğunu düşünüp, içinde bulunduğumuz zamanı yaşayamadan kaybediyoruz. Ya her şey için çok geçse, aldığımız kararlar yanlışsa ve geri dönmek için çok geç kaldıysak? Bana kalırsa, en çok geç kalmaktan korktuğumuz için çocukluğumuzu özlüyor, o zamanlara dönmek istiyoruz.
Belki de bu yüzden "anı yaşamak" bizler için bu kadar değerli ama bir o kadar da zor. Anı yaşamaya çalışıyoruz, çünkü çocuklukta bunu zaten doğal olarak, farkında olmadan yapıyorduk. Duygularımızı özgürce ifade ediyor; üzüldüysek rahatça ağlıyor, mutlu olduğumuzda ise nerede olduğumuz fark etmeksizin kahkaha atabiliyorduk.

O zamanlar gelecekle ilgili kaygımız yoktu ki geçmişi düşünelim. Ne yaşıyorsak o anda yaşardık. Şimdi ise anı yakalayabilmek için zihnimizi kapatmaya, ekranlardan kaçmaya ve kendimize dönmeye ihtiyacımız var.
Anı yaşamak, zamanı yavaşlatmaz ama hissettiklerimizi daha derin yaşayabilmemizi sağlar. Mesela işe veya okula giderken yürüdüğümüz yola bakarak, ince detayları fark ederek yürümek gibi... Ya da salıncakta, bir gün batımında, dostlarla edilen bir sohbette. Önemli olan, orada olduğumuzu fark edebilmek. Gelecek korkularından, geçmişte yaptığımız yanlışlardan sıyrılıp sadece şu anda var olabilmek. Belki salıncakta durdurulan zaman, aslında bu hissin ta kendisidir: varlığının farkında olmaktır.
Çocukken bulutlara bakardık mesela. Saatlerce gökyüzüne bakıp, bulutlardan hayvanlar, yiyecekler çıkartırdık. Gökyüzü sadece mavi bir fon değildi; hayal gücümüzün eseri gibiydi. Bugünse kafamızı kaldırıp o bulutlara bakacak zamanı bile bulamıyoruz. Baksak bile gözümüz görmüyor. Eğlenceli, hayal dolu o oyuna kendimizi bütün benliğimizle kaptırabilmeyi kaybettik.
Comentarios