Edebiyat Yahut Varoluş II - Trajedi
- Özkan Bakioğlu
- 10 Oca
- 2 dakikada okunur

Trajedinin Hayatımızdaki Yeri
İstisnasız her roman, trajedi üzerine kurulur. Her trajedi belli bir görünüme sahiptir. Kiminde aşk, kiminde aile sorunları, kiminde topluma yabancılaşma gibi üst başlıklar vardır ama aslında hepsi tek bir trajedinin farklı görünümleridir. Bu trajedi, insanın trajedisidir. Bütün roman kurgularının temelinde olan budur.
Evet, bu ilk günahla ilgili ya da öyle bir şey. Durumun belirsizliğini belli belirsiz bir flulukta kendini, sunumunu başka türlü ifade etmek güçtür. Biz bir şey yaptık. Biraz kendiyle baş başa kalan, derinleşen herkes bu hissiyatı tanır. Bir suç işlenmiştir sanki, bir şey olmuştur ve bütün bu yaşananlar onunla başlamıştır. Nedir bu suç? Darwin denen biri, aslında bu durumu bir parça aydınlattı. Biz bir şey yaptık, evet ve bu yaptığımız şey yüzünden asla hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. İnsanın trajedisi budur; hayvan olamama eşiğini aşmış olmak. İnsanlığın büyük çoğunluğu bu durumu iki türlü karşıladı. Bu durumda ilk grup “Durun, sakin olalım, burada kalıp durumu idare etmeye çalışalım”, dedi. İkinci grup ise “Geri dönmeliyiz, her şey bomboş”, dedi. Çok az bir kesim “Devam edelim”, çıkışını yaptı. Roman da bu üç kesimin maceralarını derinlemesine ele alma yolunu seçti.
Hayvan olamama eşiğini aşmış olmak, insanı şaşkına çeviren ve şu kadim sorunu sürekli olarak gündeminde tutan bir durumdur: “Şimdi biz bununla ne yapacağız?” Evet, eşiği aştık ama şimdi ne olacak? Ne yapmamız gerekiyor? Her şeyin özü aşktır ve aşk, evrimi zorunlu kılan itki gücü olarak hiçbir zaman durmayı mümkün kılmaz. Hayvan olamama eşiğini aşanlar ilkin kendilerinde muazzam bir karmaşayla karşılaştılar. Bu karmaşayı doğada çözmeye, çözmek adına mitoslar üretmeye mecburlardı. Üretilen mitoslar, büyük çoğunluk için inanç meselesi olarak kaldı. Zeus var mı, yok mu? Bu soru çevresinde şekillendi insanlar. Kimisi inandı kimisi inanmadı. Filozoflar bu meseleyi inanç olmaktan çıkarıp logosun konusu hâline getirdiklerinde ise çoğunluk tarafından yine anlaşılmayan bir iş yapmış oldular ama kötü mü oldu? Hayır! Mitler usta kavramlaştılar ve zorunlu olarak kavramdan yine mite yürüdüler.
Romanlar Gerçekçi Midir?
Romanların hepsi, hangi akımda yazılmış olurlarsa olsunlar, zorunlu olarak gerçekçidir. Bütün romanlar insanın trajedisini farklı biçimlerde ele alıp insana sunan sanat eserleridir. Mitler kavramlaşır ve kavramlar mitleşir, bu döngü insanın kendini arayışının döngüsüdür. Her romanda bu döngüyü bulmak mümkündür çünkü bu, yaşamla ilgilidir. Yaşamın öznesi miyiz, nesnesi mi? İşte bu soru, her romanda, o romanı anlamak adına sorulması gereken başat sorulardan biridir. Aynı şey, yaşam içinde insanın kendisini anlaması için de geçerlidir. İnsan, kendini arayış serüveni içinde bilinçli yahut bilinç dışı olarak bu soruyu yaşar ve bizzat yaşamıyla bu soruya cevap olur. O hâlde biz de aynı soruyu kendimize soralım: Yaşamın/tarihin öznesi miyiz, nesnesi mi?
Bol bol roman okuyup sorgulamak dileğiyle.
Commenti