top of page

Squid Game 3. Sezon İncelemesi: Oyun, İnsan Doğası ve Toplumsal Gerçeklik

Squid Game 3.sezon afişi.
Squid Game 3.Sezon Afişi

Squid Game'de Oyun Metaforu ve Toplumsal Düzen


Oyun, çoğu zaman çocuksu bir faaliyet olarak düşünülür. Oysa bütün yaşamımızın baştan sona bir oyundan ibaret olma olasılığı hiç de düşük bir olasılık değildir. Şöyle bir düşününce gerçekten de uygarlığımızın nereye dayandığını keşfetmek oldukça güç geliyor. Birbirimize iyi davranıyoruz, para denen bir şey icat edilmiş ve bu şeyle her şeyi alıp satabiliyoruz. Bütün bunların nedeni ne? Hepsi bir biçimde yaşamımızı kolaylaştırıyor. Soru, bütün bunların kolaylaştırdığı bu yaşamı neden tercih ettiğimizle ilgili aslında; çünkü burada kolaylaşan şey bir arada yaşamaktan başka bir şey değil gibi.


Bizim yaşam dediğimiz şeyin özeti gibi bir şey bir arada olmak. Peki, neden? Bu soruya doğrudan bir cevap vermek güç ama soru cevapsız da değil aslında. Bir arada kalmaya çalışıyoruz çünkü bu bizi anlamlı kılıyor. Bir arada olmanın dışında bir anlam bulamıyoruz. Amaçsızlık, insan olmanın kaldıramadığı şeylerden biridir. Bir arada olmak bize birçok katılımcının onayladığı anlamlı bir dünyada amaç sahibi olma imkânı veriyor. Bu, toplumun dışında bulabileceğimiz bir imkân değil. Bu nedenden ötürü bir arada yaşamak için çaba sarf ediyoruz. Devletler kuruyoruz, hukuk geliştiriyoruz. Edep, adap, gelenek ve göreneklerimiz var. Bütün bunlar bir arada yaşamamızı en verimli bir biçimde olanaklı kılmaları için var. Biraz geri çekilip bakınca bütün bunlar bir oyun gibi gelmiyor mu? Bütün o statüler, saygınlıklar, kazanımlar, başarılar, zenginlikler ve düşünceler; hepsi de gayet güzel şeyler ama toplumu ortadan kaldırdığımız ne anlamları var? Bizi bir arada tutan şey bu işte; oyunun cazibesi.


Oyun Dağıldığında Ne Olur?


Bu oyun dağıldığı anda oyuncuların bütün kazanımları, bütün başarıları, bütün statüleri de yok olacak ama daha da önemlisi hayallerini kaybedecekler, beklentilerini, onları yaşama isteğiyle dolduran amaçları yok olacak. Mesela sadece kazanmakla da ilgili değil. Oyun ortadan kalktığında anılar da anlamsız olacak. Bütün o yaşanmışlıklar ve o yaşanmışlıklarda oluşmuş kişilikler hepsi yok olacak. Bilindik bir eziyet, bilinmezliğin cazipliğine çoğunlukla yeğlenir. Kötüdür, acı vericidir ama alışılmıştır. Alışılan bir eziyetten kopmak demek o eziyette kazanılan anlamı yitirmek demektir. İnsan için en zor şey anlamını yitirmektir. Şöyle bir şeye dönüşüyor sanki, anlamı yitirmek: O kadar acı çektim, mazlum oldum, şimdi bu da mı elimden alınacak? Eziyetine son veriliyor olması önemli değildir, önemli olan anlamının onun elinden alınmamasıdır. Yeniden başlamaya yorgun olmak, yeniden başlamak istememek gibi bir durumdur bu. Bu yüzden oyuna sadakat diye bir şey vardır. Milyarlarca insan acı içinde yaşasalar da oyuna sadık kalmayı öyle ya da böyle seçiyorlar. Bu hiç de hafife alınmaması gereken bir vakadır.


Squid Game oyuncu ekibi.
Squid Game Oyuncuları

Squid Game 3. Sezon’da Oyunu Aşmak Ne Anlama Geliyor?


Oyun, onda anlamlananlar için bir tanrı gibidir. Oyunu oynamak, oyun tarafından anlamlandırılmakla mükafatlandırılır. Tıpkı Antik Yunan tanrının yok olmamaları için onlara inanmanın ve ibadet etmenin gerekli olması gibi, birileri oyunu oynadığı için oyun vardır ama önemli olan oyunun var olmasına sebep olanlar değil, oyundur. Bu nasıl bir ahmaklık! Bu insan olmakla ilgili bir ahmaklık. Var olmanın ne demek olduğunu yaşamının bir yerinde en az bir kez olsun derince düşünen biri, bu ahmaklığın ardındaki gerçekliği kolayca anlayacaktır.


Squid Game’in 3.sezonunda bütün vahşetiyle kendini gösteren şey de bu ahmaklıktan başkası değildir. Oyun o kadar vazgeçilmez olmuştur ki artık ne kazanılacağı bile önemli değildir aslında. Ne kazanılacağına dair önemsemelerin hepsi “Ben neden yapıyorum bunu?” diye kendi kendine soran insanın bu soruyu susturmak için verdiği cevaplardır. Aslında önemsenen tek şey oyundur. Ona lanetler okunabilir, ne kadar zor olduğundan bahsedilebilir ama içten içe vazgeçilmez olandır oyun. Oyunun içinde kalmak için can atanların insanlığı nasıl terk ettiklerini hep beraber izledik ve bu sahnelerdeki duyguların gerçek yaşamdaki bazı sahnelerde de olduğu gibi yaşandığını kendi kişisel tecrübelerimizden anımsadık.  Aslında böylece iş hayatında normalleştirilen birçok şeyin bir veya iki tık ilerisinde neler olduğunu görmüş oldu.


Gerçekten Büyüdük Mü?


Diziyi izlediğimizde çocuk oyunlarından yola çıkıp yetişkinlerin dünyasının anlatıldığını düşünebiliriz. Peki, aslında yetişkinlerin çocukluk evresinden hiç çıkmadıklarını düşünmemizi engelleyen ne var? Çocuk oyunlarında çocuklaşan insanlar, oyunu kazanmanın sevincini yaşarken nasıl da mutlu ve ışıl ışıl gözüküyorlardı. Bu insanların oyunu oynarken yaşadıkları stresle orantılı bir keyif yaşadıkları rahatlıkla anlaşılıyordu. Bunlar çocukluğun temiz yanlarıdır.


Psikolojik Arka Plan: Travmalar ve Bilinçdışı Mekanizmalar


Bir de çocukluğun travmatik yanlarına bakalım. Kazanma takıntısının oyuncuları insanlıktan çıkardığı anlara. Bu anlarda gerekçe keyif değildi, gerekçelerin hepsi dışardaki yaşama dairdi. Borçlar hesaplanıyor, sorunsuz bir hayat sürmek için gerekli para hedefleniyordu. Kazanma takıntısı öyle bir boyuttaydı ki bedel olarak ödenen şeyin insan hayatları olduğu önemsizleşiyordu. Bu büyümekle mi alakalı? Büyüdük ve kirlendi dünya, öyle mi?


Belki de bütün bu olumsuzluklar büyümek gerektiği hâlde büyüyememekle ilgilidir. Travma dediğimiz şeyin, yaşanılan deneyimi kavramaktan kaçmakla ilgili olduğunu artık biliyoruz. Kavranmayan deneyimler öyle oldukları gibi kalmazlar. Bilinçte kavranmamaları, bilinçdışında telafi edilir. Kişi, deneyimlerden kaçmak isterken bilinçdışı kavrayışlarla uğraşmak zorunda kalır. Tıpkı içgüdüler gibi hareket eden bu kavrayışlar belli başlı inançlar biçiminde yapılanarak kişinin saklı bahçesini oluşturur ve kişiyi yenmemesi gereken meyvelerle beslemeye başlar. Belki de Sokrates’in kötülüğü cehalete bağlamasının nedeni budur.


İnsanlığını yitiren oyuncuların oyuna aldanışlarındaki fanatizm, belki de böyle bir sürecin eseridir. Yüzleşmekten kaçındıkları deneyimlerin bilinçdışı kavranışları, onlardaki “kötücül ruhlar”dır. Bu ruhların ele geçirdiği kişilikleri bütün otokontrolleri aşıp bir anda gün yüzüne çıkmıştır. Yine de her şeye rağmen aralarından bazıları deneyimleriyle yüzleşmeyi becerebildi ve iradelerini her şeyin önüne koyarak oyunu aşabildi. Bu kimselerden biri olan Seong Gi-Hun, oyunu aşmanın ne demek olduğunu son bölümde hepimize gösterdi aslında. Bu bedelden sonra kimse bu işin çok da kolay olmadığını gördü. Şimdi elimizde ne var? Kazanma takıntısıyla hareket edenlere kızmak mı, acımak mı ya da Seong Gi-Hun gibi yapıp yapamayacağımızın muhasebesinde derinlere dalmak mı?

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Image by Pavel Aminov

Sosyal Medyada

Mucizelere Tanık Olabilirsiniz

  • Instagram
  • LinkedIn
  • Twitter

Mucizelere İnan

Gerçek Olsunlar

Her alandan yazarların buluştuğu Mucize Dergi'de hikayeler, makaleler ve ilham dolu içeriklere göz atın. Kendi yazınızı payla

© 2025 by Mucize Dergi

Image by Andrew Neel

Yolculuğumuza Siz de Dahil Olun!

Mucize Dergi’de her fikir değerli, her ses duyuluyor. Aramıza katılın ve bu yolculukta birlikte yürüyelim!

Aramıza Katıldığınız için Teşekkürler :)

bottom of page