Mucize: Hipokampusumda Dolaşmalarım
- Osman Aşlamacier
- 13 Ara 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 Ara 2024

Mucize Nedir?
Güne Mucize adında bir dergiye “Mucize” temalı bir yazı yazmayı düşünmekle başlayan ve bunu kahvaltıda haşlanmış yumurtayı zeytinyağına bulayıp ağzına atarken düşünen biriyim: Merhaba.
Bu satırları yazana dek dört gün boyunca zihnimin iklimlerinde oradan oraya gezinerek ‘’Mucize nedir?” sorusunun cevaplarını düşünüp durdum. Tabii bu düşünme hâli içinde gündelik yaşantıma devam ettim. Garnitürlü pilav denedim, barbunya pilaki yedim, konserve edilenden. Kelimeleri yan yana getirmeyi düşündüm ve durdum. Bisiklet sürdüm, 3 + 3 şeklinde uykular icat ettim, uyandım, tek kelime yazamadım. Düşündüm ve asitli içeceklerden uzak durdum, inanılmaz sular içtim, inanılmaz yağmurlar altında ıslandım. Bir kelime yazmadım. Üç kertenkele gördüm, kirli beyaz bir kelebeğin uçuşunu 10 saniye kadar izledim, otobüse bindim -yaşlı denebilecek- iki insana sanki benim üzerime zimmetliymiş gibi oturduğum yeri verdim, 4 günde 2 iyiliğin iyi bir skor olacağını düşündüm ama oturup bir kelime bile yazamadım. Bir sahafta 70 yıl önce Türkçeye çevrilen bir kitap buldum; ilk sayfasında birine 11 Temmuz 1965 tarihli ‘’Seni pek çok sevdim, hepte seveceğim’’ notu yazılı. Evet, “hepte”… Hemen altında ‘’Güneş de doğar’’ başlığına rağmen üstte bir ‘’hepte’’ notunu sanırım satın alacağım desem de bir türlü bu satın alma işlemi gerçekleşmiyor. Bu yüzden -gizli denebilecek- bir rafa bıraktım, iki gündür gidip okuyorum. Çünkü sahafın asıl sahibi, çaycı abi ve ben arasında üçümüzün türlü sebeplerden bir arada olamadığı bir denklemi yaşıyoruz ve denklem bir türlü çözülemiyor. Sanırım bu 3 bilinmeyenli kavuşmaya 3. günün şafağında erişeceğiz ve kitabı dilediğimce okumak, çantamda oradan oraya gezdirmek, küçük kütüphanemdeki diğer kitapların arasında bekletmek gibi haklarını satın alacağım. Evet kıymetli okur, tüm bunlar olmuşken, olurken ya da olacağını düşünürken bir yandan zihnimde alttan alta akıp yolunu bulmaya çalışan bu küçük düşünce ırmağının adı: Mucize nedir?
Ve o ırmaktan çok su aktı, yolunu bulur gibi oldu.
Acziyet aklıma geldi. Bir bağlantısı olabilir mi diye. Sonra hemen bir soruşturma, etimolojik olandan. Acz, kelimenin kaynağı doğruydu: Arapça. Tam burada, Orta Doğulu genlerim ve kelime hafiyeliğim el sıkışıyor, yanak yanağa veriyor. Noktalama işaretlerini önemsemeden düşünce ırmağının akıntısına kendimi bırakıveriyorum.
Sinema Perdesini Aralayalım: Mucize Filmleri
Sinemaya merakımdan izlediğim filmleri yokluyorum. Mucize filmi. Çok mu kolay oldu? Kelime benzerliği… Zihnimin kıvrımlarında bir Mahsun Kırmızıgül hafiften beliriyor ama bu kez at arabasında değil. Pardon kadın arabası… Hafızamda Mucize filmi ve Mahsun Kırmızıgül sinemasından sorumlu ne kadar nöron varsa aktifleştirmeye çalışıyorum, onları yüreklendiriyorum. 2015 yılında gösterildiğini bilmediğim ama ‘’Kalbi sakat olmasın” sahnesinden hayal meyal hatırladığım bir film. İzlediğim ve hatırladığım kadarıyla hikâyenin sonunda Aziz köye geri döner ve artık konuşabiliyordur. “Toplum tarafından anormal kabul edilen artık normalleşmiştir.” Çünkü Aziz âşık olmuştur. Burada mucizevi bir şey olarak işaret edilen aşkın; aslında bir babanın ‘’Sen bana hayatımı verdin ben de sana kızımı verdim gitti.” demesiyle başladığını belirtmek istiyorum… Bu filmi neresinden tutsam elimde kalacak gibi.
Vazgeçiyorum.
Hafızamı tekrar yokluyorum ve aklıma Wonder filmi geliyor. Türkçeye Mucize olarak çevrilen bu hikâyede, Auggie karakteri de Aziz gibi farklı biri. Farklı bir çocuk olmanın ve toplumda bir yer edinebilme çabasının yanında bir astronot kaskı hatırlıyorum bu hikâyede. Buradan da bir kültürün içindeki “ucube” tanımının ve dış görünüşün sosyal açıdan nasıl işlendiğini görebiliriz. Peki hikâyede mucize olarak kabul edebileceğimiz şey nerededir? Filmin sonunda ne olduğunu hatırlamıyorum. Ama… İnsan olarak her birimizin sahip olduğu farklılığın aslında birer mucize olduğu çıkarımını yapmak, sanırım bana uyar bu çıkarsama. Bu filmle bağlantılı hatırladığım bir detay daha var. Bir ara televizyonda küçük kardeşime izlettiğimi ve kanepeden göz ucuyla filmi izleyen babamın filmden aşırıp ertesi gün bana attığı “Kalbin haritası gideceğimiz yeri, yüzümüzün haritası geldiğimiz yeri gösterir.” SMS’i aklıma geldi. Babam hiç beklemediğim anlarda, konudan oldukça bağımsız, havada asılı duruyormuş gibi aforizmalı SMS atmaya bayılır. Aforizmalı SMS dışında, o hiçbir zaman sormadığım “Akşam yemekte ne var?” sorusunun cevabı niteliğinde olan SMS de atmayı çok sever babam. “İkbebet var, babaannende…” sanırım yemek ve SMS onun dünyasında mucizevi bir haberleşme yöntemi. Daha fazla babamın kulağını çınlatmadan zihnimde mucize kelimesinin karşılıklarını, belirişlerini bulmaya çalışıyorum.
Kendimi bir kez daha aklımın sinema perdesini aralarken buluyorum, eli fenerli yer bulucunun salık vermesiyle gözümü bir film alıyor, umarım yer bulucu beni yanıltmıyordur. Before Sunrise filminin bir sahnesinde Celine karakteri, mucize diye bir şey varsa eğer bu birini anlamak ya da bir şeyler paylaşabilmektir minvalinde bir şeyler söylüyordu. Mucize’ye böyle bir anlam atfetmeyi diğerlerinden ayrı bir yere koyabilirim zihnimde çünkü yargılamadan dinleyebilmenin; anlaşılmanın ve karşılıklı bir şeyler paylaşabilmenin ön koşulu olarak kabul ediyorum.
Şimdi etraflıca yazdıklarıma baktığımda, Mucize’nin birçok açıdan tanımı yapılabilir kararına varıyorum. Çokça bakış açısıyla ilgili ve sanırım marifet gören gözlerde diyerek bağlasam nasıl olur? Evet sevgili okur, benden bu kadar. Bu yazıyı; mucize ile alakalı bahsettiğim filmleri tekrardan izleyip o anki taze düşüncelerle yazmaktansa filmlerin bende bıraktıkları izlenimler ve anılarla düşünerek “Hipokampusumda Dolaşmalarım” başlığı altında kabul edebilirim. Hatta yazının başlığını buldum bile. Güzel oldu. Zaten üniversitede de derse girmektense kampüste dolaşmak daha keyifli gelirdi.
Comentários