Sonlandırabilmenin Önemi
- Tuğra Çakın
- 4 Ara 2024
- 2 dakikada okunur

Hayatımızda ilkleri hep bir arzu ve coşku ile karşılarken aslında sonlara karşı olan tutumumuz biraz daha kasvet taşır. Biliriz ki bizim için bir anlam teşkil eder ve aslında yürekteki yerini sağlamlaştırır lakin ilklerin coşkusunu ona sunmak istemeyiz. İnsanoğlu böyledir. "Bende kalsın, bende dursun" ister. İlklerin arzusu kadar ilklerin sürmesini de yine kendisinde ister. Bu nedenle ilk tanışmalar, ilk adımlar hep çocuksu bir sevinçle başlar. Sonlar, daima olgun bir adama benzer; coşku yerini sakinliğe, pırpır eden yürek kendini artık durgunluğa bırakır. Biz, bir şeylerin ilkinde yeniden doğar ve sonlarında ise yetişkin birer bireye döneriz ancak sonlar hayatımızda gereklidir de. Bazı noktalar konulup yeni cümlelere geçebilmek adına gereklidir. Unutulan husus, sona bırakılan ilklerden daha kıymetlidir. Vedalaşırken en sevdiğimizi en sona, belki yemek yerken tabaktaki köfteleri en sona, kısaca o an en değerli olanı hep en sona bırakırız.
Bir yapbozun son parçası, o yapbozun en değerli parçasıdır çünkü o olmadıkça geri kalan 4999 parçanın hiçbir değeri yoktur. Kasvetle baktığımız sonlar, coşkuyla andığımız ilklerin tazelenmesi için gereklidir. Bugün kaçındığımız sonlar yüzünden nice ilklerimizi öteledik veyahut erteledik, hiç düşündünüz mü? Yaşanabilecek doğru zamanda olduğunuz ancak hâlâ sonunu getiremediğiniz o konu belki de iyi ki diyebileceğiniz o ilki ertelemenize neden oldu. Sonu geldiyse sonlandırın. İlklerin bekleme gibi bir huyları yoktur. Doğru anda yaşanamadıkları takdirde gider, kaybolurlar. Son uzadıkça ilkler yok olur.
Bu yazı bitmezse yeni bir yazı gelmez, kuru yaprak düşmezse yeni yaprak yeşermez. Bu böyledir. Hayatın kuralı yenilemek, zamanın ise götürmektir ve insan her sürecin sonundan başka bir sürecin ilkine doğru seyreden bir yolcu olmalıdır.
Çıktığınız Yollar Attığınız Adımları Burnunuzdan Getirmesin
Çıktığınız yolları, attığınız adımları burnunuzdan getiren hiçbir şeyi yanınızda götürmeyin. Kimseye hayatı zorlaştırmanın ne bir mantığı ne de bir gerekliliği var. Birbiri için kolaylıklar sunmayan insanlar birbirlerine ne kadar lazım olabilir, birbirine ışık olmayan insanlar beraber yolculuk etse ne hayır gelir o yolculuktan. Anlaşılmadığınız müddetçe aynı kandan, aynı milletten olmanın ne önemi var? Sözünüz geçmiyorsa büyük olmanızın ne değeri var?
Çürüyorsanız ve çürütülüyorsanız orada hâlâ bir şeyleri yaşatmak için çabalamanın ne kıymeti var?
Sonları severim bu yüzden. Herkes güzel başlatabilir bir hikayeyi, asıl mesele kim güzel sonlandırabiliyor, kim zamanında bitirebiliyor veyahut kim yerinde gidebiliyor olduğudur. Demem o ki iyi bitiremiyorsanız güzel başlamanıza da gerek yoktur. İlk ve son birbirine benzemedikçe hiçbir anı, geçmişinizde yüzünüzü gülümsetecek bir kıvam almaz. Mutluluğun tarifi yoksa da mutluluğun bir dengesi vardır. İyi başlayan ve insanca sonlanan her süreç, içinde keder de taşısa yüze tebessümü getirir. Burnunuzdan getirilen her şey ömrünüzden götürür. Albert Einstein’a da kulak verelim “Problemi onu üreten ile çözemezsiniz.” der. Yani, sizi çürütenden yaşam, sizi anlamayandan anlayış, sizi dinlemeyenden yakarış beklemenin size katacağı hiçbir şey yok.
Comentarios