top of page

Ayna: Gri Kente Bir Veda

Ankara'nın yukarıdan çekilmiş bir fotoğrafı.
Ankara

Ankara ve Beyefendi


Bir zamanlar Ankara... Hava kar, buz, don. Tenha; dişleri gıcırdatan bir soğuk. Ankara yine gri, boş bir yığın. Düzenin efendisi, bürokrasinin gölgesi. Sokağın başında ansızın bir yelkenli belirdi. Elinde fırça, kafasında kalem; okumuş yazmış da o biçim bir âdem.


Beyefendi... Bohem mi denir haline tavrına? Sakalları uzun, üzerinde iki beden küçük bir ceket. Gelemiyor artık bürokrasi oyununa — neden? Ayakların baş, başların ayak olduğu bu çukurda. Ceketten midir bilinmez; daralıyor, nefes alamıyor daha fazla. Ağzında sigara, çıkmış sokağın başına. "Hani benim yelkenim çekmez mi beni daha uzağa?"


Döpiyeli bir kadın, baloda.
Döpiyeli Bir Kadın ve Balo


Balo Salonu ve Ada


Bir balo salonu. Bir kadın döpiyesiyle kusursuz. Gözler iri, dudaklar öpülesi, şuursuz. Sıradan ama zeki; sanki Ankara’nın bir klasiği. Kürküyle kapıda belirdiğinde bütün bakışlar ona çevrildi.


Kadın... Ada olsun adı sizin için. Öyle bir güzellik ki, bakan dönüp bir daha bakar. Ankara’nın merkezinde bir evi mesken etmiş. Beyefendinin müzayedelerinde sanki bir yıldız; gecenin en kara vaktinde parlayan bir ay gibi. Işır, ısıtır çeperini. Salonda tek gördüğü ise sanatçı beyefendiydi.


Beyefendi sarhoş, keyfi ise pek nahoş. Etrafında eleştirmenler, alıcılar, satıcılar… Sanki emeğin bir bedeli, bir ederi olabilir gibi. Lafın biri bin para. Vals çalıyor salonda Cumhuriyet’in sesi; dans eden elbiselerin hepsi aynı odada.


Masalsı bir başlangıç... Ne var ki bir son yazacak buna yargıç. Bir kız çocuğu ile taçlandığında koca sarnıç, hâlâ elinde fırça çiziyordu bir ardıç.


Esintili bir yaz akşamında,

Aldıklarında kucaklarına...

Adı mı? Masal olsun sizin için.

"Sevmek buysa ben onu hiç tatmamışım," demişti Ada.


"Sana duyduğum bir sevgi değil; aşk bir tutku, kaçmak kendimden kanımca."

Stresliymiş üstelik. Hep bir telaş, dert, tasa. Beyefendi yorgun. Tek düşündüğü: göçmek, bir ada kasabasına.


"Küçümsüyor musun beni? Onun gibi olmadığım için mi? Sıradan mı demek istedin beyefendi?"

Hayır oysa… Onu en iyi anlayan, yaratan, doğuran, doğurtan. Hepsi ve hiçbiri ya da sadece bir tanesi.


Veda ve Masalın Sonu


Zaman geçiyor. Sayfalar dolusu sorun akıyor derenin ortasında, Ankara sıcağında, dumanlar altında.


Yıllar, güzelliğinden hiçbir şey götürmemiş hanımefendinin. Hâlâ narin, hoş, zarif üstelik. Beyefendi bitkin, çaresiz. Tüketiyor mu onu?


Resimler donuk, duygusuz.

"Hiç sevmedim bu yaptığın resimleri."

"Beğenmedin mi?"

"Beğendim… ama nefret ettim."


Biz de sanki bir resme başladık ansızın. Coşkuyla boyadık, dokuduk yaşam denen misafiri. Neden her şey yarım? Bitmemiş bir tuval gibi.

"Neden bu kadar bencilsin, boş bakışlar? Yaptığın resimler gibi hayatın da gri."


Gitti.


Bir eylül akşamı, sırtında palto. Benim yerime yelkenini tercih etti.

Balıkçı çıkışında rastlaştık.


"Bana gel," dedi.

Gittim. De ne yapmaya gittim sahi? Bulmak için kaybettiğim kendimi. Ona yaklaştıkça kendinden uzaklaştı hanımefendi. Ama bu halini hep daha çok sevdim.


"Olmuyor, anlasana! Bir veda etmeliyim sana. Vapurun saati geldi, ben bırakayım seni."

"Hayır gerek yok… Balıklar çok güzeldi."


Ah, o bakışların...

Biten, bitmesi gereken.

Bitmesi gerektiği söylenen, böylesi caiz görünen bir masalın ardından bir el sallandı.

Gökyüzünden üç elma düştü sonra.

Kim kapışırsa onun oldu.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Sarma Dergileri

Sosyal Medyada

Mucizelere Tanık Olabilirsiniz

  • Instagram
  • LinkedIn
  • Twitter

Mucizelere İnan

Gerçek Olsunlar

Her alandan yazarların buluştuğu Mucize Dergi'de hikayeler, makaleler ve ilham dolu içeriklere göz atın. Kendi yazınızı payla

© 2025 by Mucize Dergi

Moda yayılır

Yolculuğumuza Siz de Dahil Olun!

Mucize Dergi’de her fikir değerli, her ses duyuluyor. Aramıza katılın ve bu yolculukta birlikte yürüyelim!

Aramıza Katıldığınız için Teşekkürler :)

bottom of page